Rahman Demirkol Yazdı "Amerika İran’a Karşı Yeniden PJAK Kartını Oynamaya Hazırlanıyor"

                 Son dönemde ortaya çıkan gelişmeler, Amerika'nın İran’a karşı baskı araçlarından biri olarak PJAK'ı (Kürdistan Özgür Yaşam Partisi) yeniden kullanma sinyalleri verdiği yönünde spekülasyonları beraberinde getiriyor. PJAK, Kürdistan İşçi Partisi (PKK) çizgisinde olan bir örgüt olarak, uzun zamandır İran’ın Kürt nüfusunun yoğun yaşadığı bölgelerde etkin bir unsur olarak varlık gösteriyor. Örgütün 2010’ların başından itibaren İran ile bir tür ateşkes içinde olduğu gözlemleniyordu. Ancak yakın zamanda PJAK’ın İran Devrim Muhafızları Ordusu (IRGC) üyesi bir askeri öldürmesi ve örgütün, İran’a karşı Kandil’de yeniden yapılanmaya başladığı iddiaları bu tartışmaları daha da körükledi.

                 ABD, İran'ın Suriye, Irak, Lübnan ve Yemen gibi ülkelerdeki nüfuzunu azaltmak için birçok farklı stratejiye başvuruyor. İran’ın nükleer programını sınırlandırmak ve bölgedeki genişleme politikalarını dizginlemek isteyen Washington, ekonomik yaptırımların yanı sıra, dolaylı yollarla iç huzursuzluk yaratacak vekil aktörleri destekleme eğiliminde. Bu noktada, İran’a karşı sahada PJAK gibi örgütlerle baskı kurmak, Amerika’nın kısa vadede elini güçlendirecek bir hamle olarak değerlendiriliyor. Ancak bu tür faaliyetler, Orta Doğu’daki tansiyonun daha da yükselmesine neden olacaktır.

                Gerilim yaratmak amacıyla vekil grupların devreye alınması, sadece İran’ı hedefleyen bir yaklaşım değildir. Amerika ve bazı diğer emperyalist aktörler, çıkar çatışmalarının olduğu ülkelerde dolaylı müdahalelerde bulunmak için vekil gruplara yöneldiği yıllardan beri biliniyor. Türkiye, bu durumdan en fazla etkilenen ülkelerden biri olarak dikkat çekiyor. Amerika, yıllardan beri PKK’ya her türlü maddi ve askeri desteği sağlamakla kalmayıp, Suriye’de YPG kontrolünde 150.000 kişilik bir ordu kurmuştur. Günümüzde kimsenin adını bile anmadığı, bizzat Amerika tarafından fonlanmış bir cihatçı örgüte karşı mücadele ettiği söylenen bu yapı, başta Suriye rejimi olmak üzere bölgedeki tüm halklar için en önemli tehlikelerden biri haline gelmiştir.

                Türkiye sınırında yaşanan son zamanlardaki hareketlilik, hem ABD hem de bölgesel aktörler arasındaki çekişmelerin bir sonucu olarak ortaya çıkıyor. Benzer şekilde İran’da da, Washington'un doğrudan bir çatışma yerine bu tür vekil gruplarla hedef hükümetlere karşı baskı oluşturma çabası, iki ülke arasındaki gerginliği uzun vadede daha da artırıyor. Vekil grupların, İran ve Türkiye gibi ülkelerin iç işlerinde sorun yaratma potansiyeli, bölgesel istikrarı tehdit ederken, Washington’un bu stratejileri daha geniş bir coğrafyada uygulama eğilimi, Ortadoğu’nun kırılgan dengelerini yeni tehditlerle yüz yüze getiriyor.

                Son dönemde, emperyalist güçlerin güdümündeki PKK, YPG ve PJAK gibi vekil grupların kışkırtmalarıyla, Kürt ve Türk halkları arasında gerginliklerin artırılmaya çalışıldığına dair gelişmeler dikkat çekiyor. Sosyal medyadan sokaklara kadar, özellikle bu iki topluluğu karşı karşıya getirmeyi hedefleyen provokatif girişimler, iki halk arasında olumsuz etkiler oluşturabilir. Fakat tarih boyunca omuz omuza yaşamış olan Kürtler ve Türkler, yüzlerce yıl boyunca kültürel bağlarını korumuş ve bu birliktelikten büyük bir zenginlik yaratmış topluluklar olarak, bu tuzaklara karşı güçlü bir duruş sergileme kararlılığı göstermeliler.

                Ortak bir geçmişin yanı sıra, ortak bir gelecek de inşa etmek isteyen bu iki halkın, aralarındaki bağları daha da güçlendirerek dayanışmayı sürdürmesi, dış müdahalelere verilecek en etkili yanıt olacaktır. Zira bölgenin istikrarı, dış baskılara karşı birlikte direnerek ve kendi kaderlerini kendilerinin tayin edeceği bir geleceğe sahip çıkarak mümkün olabilir. Kürt ve Türk halklarının barış içinde ve kardeşçe yaşama iradesini sürdürmesi, yalnızca Türkiye ve çevresi için değil, tüm Ortadoğu için güçlü bir istikrar ve güven mesajı taşıyacaktır.

                 Ve ayrıca unutulmamalıdır ki, İran’ın toprak bütünlüğü Türkiye için hayati öneme sahiptir. Bölgenin dengeleri açısından İran’ın parçalanması veya istikrarsızlaştırılması, yalnızca İran’ı değil, tüm komşu ülkeleri de etkileyebilecek zincirleme sorunlara yol açma potansiyeli taşır. Türkiye, her ne kadar İran ile bölgesel güç olma yolunda rekabet halinde olsa da, özellikle toprak bütünlüğü ve bölgesel istikrar konularında İran ile iş birliği içinde hareket etmelidir. Bu tür bir dayanışma, Ortadoğu’da dış müdahalelerin sınırlandırılmasına ve bölgede yerel güçlerin kendi meselelerini kendi iradeleriyle çözmelerine yardımcı olacaktır. Bu doğrultuda İran’ın da doğrudan ya da dolaylı Kandil’e desteğini artık sonlandırması beklenmektedir.

                Bölgede dış aktörlerin oluşturduğu baskı ve ayrıştırma çabalarına karşı, Türkiye ve İran’ın bir arada hareket etmesi, hem halkların güvenliği hem de kültürel ve tarihsel bağların korunması açısından stratejik bir öneme sahiptir. Türkiye’nin güvenliğini doğrudan etkileyen sınır güvenliği ve bölgesel istikrar hedeflerine ulaşılması, İran’ın ve diğer komşu ülkelerin toprak bütünlüğünün korunmasıyla sağlanabilir. Bunun için, yerel halkların geçmişten gelen kültürel birikim ve dayanışmaları esas alınarak güçlü bir bölgesel dayanışma oluşturulmalı; emperyalist güçlerin halkları birbirine düşürme oyunlarına fırsat verilmemelidir.

                 Bu bağlamda, Ortadoğu’nun çeşitli toplulukları arasında barışçıl ve karşılıklı saygıya dayalı ilişkiler kurmak, yalnızca iki ülkenin değil, tüm bölgenin geleceğini şekillendirecek önemli bir adım olacaktır. İran ve Türkiye’nin birlikte geliştireceği iş birliği modelleri, bölgesel sorunlara kalıcı çözümler getirebilir ve dış müdahalelere karşı güçlü bir bölgesel direnç oluşturabilir.

                 Bölge halklarının, emperyalist güçlerin kendilerini yalnızca çıkarları için araç olarak kullanmalarına karşı daha fazla farkındalık kazanması gerekmektedir. Türkler, Kürtler, Persler, Araplar ve diğer yerel topluluklar, dış aktörlerin müdahalelerine karşı birlikte hareket ederek kendi topraklarında söz sahibi olma arayışlarını güçlendirmelidir. Ortadoğu’da tarihi bağlarla birbirine bağlı olan bu halklar, birlik içinde hareket ederek kendi ekonomik ve siyasi güçlerini artırmalıdır.

                Bölge halklarının güç birliği yaparak kendi kaderlerini tayin etme kararlılığı, emperyalist stratejilere karşı önemli bir direnç noktası oluşturacaktır. Ortak refah, adalet ve güvenlik hedefiyle bir araya gelme azmi ve isteği, dış müdahaleleri sınırlandıracak ve uzun vadeli istikrarın sağlanmasında etkili olacaktır. Ortadoğu’nun barış, iş birliği ve istikrar içinde ilerlemesi, bölge halklarının, emperyalist politikaların aksine, kendi çıkarları doğrultusunda güçlenmeleriyle mümkün olacaktır.